Bütün ürünlerde %50 ye yakın Depo İndirimi Başladı Tıklayın İnceleyin

1 Kasım 2013 Cuma

Çapulcular ne istiyor Kitabı darbemi özgürlük mü...??

                                              

Önsöz 

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, 
tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı, yabancı ülkelerden gelen sanatçılar 
hastahanelik oldu. Maddî zarar da büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ 
isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi 
ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla 
demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor.
DEVAMINI OKU

Kitabımız bir göstericinin izlenimleriyle başlıyor. Muhalif fikirlerin yanı sıra sivil itaatsizlik üzerine 
yazılmış iki makaleyi de çalışmamıza dahil ettik. Böylece ikinci bir soru ortaya çıktı: Gezi Parkı isyanı 
ile Gandhi ya da Martin Luther King gibi sivil hareketlerin arasındaki mesafe nedir? 

Gezi Parkı “içeriden” nasıl gözüküyor? (Yorgo Angelopoulos) 
haberstargazete .com’dan alıntı (yorumlarla birlikte) 
Merhaba, Gezi Parkı hakkında yazmaya geldim yine. 
Bu kez güzel şeyler değil fakat yazacaklarım. Maalesef değil. 
Bir kere parka dair yanılgıları anlatayım dilim döndüğünce. 
Parkta yaptığımız şeyin adı “Eylem” değil artık. Orada olan şeyin adı “İşgal” olmuş durumda. 
10. gün bitti. 10 koca gün. Ve biz bir şey yapamadık. Bir şey kazanmayı bırak; doğru dürüst 
bir şey bile isteyemedik. Bakın, çok önemli bu nokta, bizim isteklerimiz bile belli değil daha. 
Ve maalesef eylem düşüş sürecine girdi artık. 
Daha önce de belirttim, kendi gözlerimi anlatıyorum ben neredeyse sürekli parkta kalan biri 
olarak. Düşüş sürecine girdi dedim, neden öyle dediğimi anlatayım. Bıktık bir kere. Yorulduk 
artık. Her sabah “Gündoğdu Marşı” ile uyanırdı Gezi, bu sabah söylenmedi. Söylense bile çok 
cılızdı. Belirsizlik bizi yoruyor, yordu. Polis müdahalesi olmadıkça daha da çöktük. 
Biz o parkı işgal etmek için mi geldik yoksa parkı halka kazandırmak için mi? Her yere 
çadırlar kuruldu, her yere. Parkta oturacak yer kalmadı, yürünmüyor. Parkta meydan bile 
kalmadı doğru düzgün. Direnişçi çadırlarını hadi bir nebze anlarım ama nerede bir siyasi parti 
var, bir dernek var, bir örgüt var; çadır kurdu parka. Işıklandırdılar çadırları. Her yerdeler. 
Sodep, Ödp, Tkp, Edp, Dsip … niceleri daha. Dostum hani siyasi değildik? Parkı işgal ettiniz 
bildiri dağıtımı yaptığınız çadırlarınızla, oturacak yer kalmadı. Ben senin bildirini almak için 
mi geliyorum oraya? Senin propagandalarını dinlemek için mi geliyorum? Yahu arkadaş dün 
gece saat sabahın 4′ü, gelmiş bana bildiri veriyor Ödp. Tayyip şöyle yapıyor, Akp böyle 
yapıyor … direnelim… Lan saat zaten sabahın 4′ü, kıçımızı koyacak yeri zor bulmuşuz, bırak 
yatmayı. Ben bunları bilmiyor olsam ne b.k işim var orada o saatte? Adı duyulmamış, 
unutulmuş, mazide kalmış ne kadar “Sol” parti varsa kendi reklamı peşinde, b.k oldu park.  
Çapulcular ne istiyor? Darbe mi, özgürlük mü? 
www.derindusunce.org Fikir Platformu 

Üstüne basa basa “Sol” dedim, açıklayayım. 
Hani “Her kesimden herkes orada.” var ya, heh işte, o artık değişti. 
“Her kesimden herkes orada-ydı.” 
Artık değiller. 
Öcalan posteri açan şerefsizler var çünkü parkta, sayıları hiç de az değil. Bir gece dolaşan kişi 
en az 5 tane görür o şerefsizin fotoğraflarını. Bdp’nin ihanetine uğruyoruz. Çözüm 
sürecindeki dostları Tayyip’e yardım ediyorlar orada, sırf ona yardım etmek için geliyorlar 
oraya, başka açıklaması yok. Dün gece eşek kadar pankart açtılar “İmralı’dan Gezi’ye selam 
var!” diye. Eksik olsun o o. çocuğunun selamı. İndirtemiyoruz da o fotoğrafları. Bize kızan 
kim varsa kendi adıma özür diliyorum o pankartlar – afişler – posterler için. Başaramıyoruz 
ama. Gelsinler, beraber deneylim. Bir kere yedim Bdp’li dayağı, tekrar yemek gerekirse yine 
yerim, dert değil. Gezi’de görüştüğümüz arkadaşlar gördüler zaten ne halde olduğumu, dayak 
arsızı oldum, yine yerim. Ama işe yaramıyor. 2 – 3 saat uğraşıyoruz bir Öcalan posteri 
indirtmek için. Müzakere ediyoruz, konuşuyoruz, tartışıyoruz, kavga ediyoruz … iniyor 
poster, en az 2 saatlik uğraş sonucu. E 10 dakika sonra tekrar kalkıyor? Ne yapalım biz? Yok 
mu yapacak bir şey? Var. Oraya geldiklerine pişman edebiliriz onları, o şerefsizin posterlerini 
bu arkadaşların görünmeyen yerlerine koyup gönderebilecek kişiler var parkta. Ama o zaman 
da zaten hazırda bekleyen medya “Eylemciler birbirine girdi.” diyecek. Demeyecek mi? 
Diyecek. Tamamen düşeceğiz o zaman. Biz arada kaldık. Orada olan herkes arada kaldı. Dün 
gece sabahladım, bu sabah ayrıldım, tüm gece boyunca konuştuğum kim varsa, 100 insandan 
100 tanesi de rahatsız o posterlerden. Ama süreci anlattım işte size, kan çıkarmadan 
gitmeyecek densizler. O zaman da eylemciler kötü olacak herkesin gözünde. 
Her kesimden insan var-dı. 
Artık yok. Solcular var artık sadece. 
Ben ilk polis dayaklarımı yerken ülkücü dostlar da vardı yanımda. Ben zafer yaptım, onlar 
bozkurt yaptı, beraber gaz yedik, birbirimizi taşıdık. E ama gitti artık bu adamlar. Günlerdir 
yoklar. 500 tane Bdp’liyi tek ülkücüye değişmem ben. Bugüne kadar ülkede bir b.k 
beceremeyen solcular gelip b.k ettiler bu olayı. İlk gün orada ağaçlara sarılan, dertleri sadece 
doğa olan, ağaçlar olan 19 kişi var, hala parktalar. Onlardan özür diliyorum. Geldik ve b.k 
ettik onların davasını, onların mücadelesini. Solcular olarak neye el atsak b.ka dönüyor zaten 
Bukowski’nin dediği gibi. Özür dilerim hepsinden. 
Bugün miting var. 
Yok milyonlar toplanacakmış, şimdi değil de ne zamanmış. 
Meydanda parti otobüsü istemiyoruz hocam biz. Ben istemiyorum. Ben orada 10 gündür 
konuştuğum binlerce kişiden kimse istemiyor. Getirip durmayın şu partileri, bildirileri, dandik 
gazetelerinizi. Ben yokum bugün mitingde, gelmiyorum. Sabaha kadar da hiç uyumadım 
zaten, at gibi uyurum geceye kadar, gece kalkıp gelirim yine. 
Her yerde Gezi Parkı’nın istekler yazılı. 
Kafasına esen parti – örgüt – dernek parkın isteklerini yazdırmış afişlere, asmışlar parka. 
Hepsi farklı birbirinden, biri diyor kalk gidelim, diğeri diyor b.k yeme otur. 
“Anayasanın Gezi Parkı’nın temsilcileri ile yeniden yazılması.” diye madde gördüm be 
istekler arasında. Böyle bir örgüt bastırmış afişe, asmış oraya. Ruh hastalarına bak, anayasa 
yazılacakmış Gezi temsilcileri ile beraber. Yavrum sen kimsin? Gezi temsilcileri kim? Yahu

orada yaşıyorum ben, benim neden haberim yok? Temsilcimiz mi var bizim? Bizim ne 
istediğimiz bile belli değil yahu. 
7 maddelik liste sunulmuş. 
Kim sundu – kime sordu – maddeleri kime sordu bilmem fakat b.k kabul edilir. Gezi’de olan 
kalabalık fazla büyümüş onların gözünde, öyle bir sürü vali – emniyet müdür görevden 
aldıracak kuvvetimiz yok bizim, bırakalım kör bakmayı. Bunların yüzünden de mağlup 
olacağız. “Gezi Parkı Projesi İptal Edilsin” de bit işte. Yetsin bu şimdilik. Ama yoook, 
yıllardır görmediğin kalabalığı sana geldi zannettin ya, hemen rant bekle, haysiyetsizler. O 
maddelerden hepsi kabul edilmediği zaman yine mağlup sayılacak o halk. Lan tamam 
Tayyip’e karşıyız falan da karşında da devlet var. Devlet bu. Sen ise işgaldan başka bir şey 
yapmıyorsun, orada eylem falan yok, çingene panayırı artık orası, işgal ettik bittik halka 
açacağız dediğimiz yerleri, milletin kafa çekip çekip sızdığı çadırlar dolu etraf, Ankara kan 
ağlarken halaylar çeken densizler dolu. 
Bir de barikatlar mevzusu var. 
Hani polis oraya giremez konuları. 
Polis bizi yavru kediler gibi dağıtır oraya girse. Yaptığımız 10 barikatın 8 tanesini aşmak bir 
panzerin 3 dakikasını almaz. Diğer 2′si de 5 dakika ya sürer – ya sürmez. Hayatında panzer 
görmemiş, Toma’ya panzer diyen adamlar gaza geliyor orada. Google’a yazıp bakalım panzer 
nedir. Bir de barikatlara tekrar bakalım sonra. Polis kendi girmiyor oraya. Giremiyor değil, 
girmiyor. Ya parkta çok çocuk var, bebek var, ihtiyar var diye ya da bunlar nasıl olsa kendi 
kendi yiyecek diye, bilemiyorum. İkisi de yatıyor benim aklıma. 
İstisnasız her sabah kavga var. 
Kadınlar – erkekler – gruplar. Promil sınırını aşan herkesin bir kavgası var. Tuvalet sırasında, 
yemek sırasında, yer sorununda … revire durmadan hasta taşınıyor. Ya alkol koması, 
durmadan kusanlar ya da kavga edip bir yerleri parçalanan tipler. Polis gelmese bile revir 
çalışıyor yani. Toz pembe değil orası. Dün ilk kez yemekte kavga çıktığına şahit oldum. 
İnsanlar yemek kalmadı diye yemekhaneye laf atmaya – bağırmaya başladı. Hani şu bedava 
yemek dağıtılan yer, oradan bahsediyorum. Hani herkesin gönüllü çalıştığı, halkın getirdiği 
malzemeler ile o sıcakta ateş önünde yemek pişiren arkadaşlar; heh işte onlara bağırıyorlardı 
“Madem yemek kalmayacak söyleyin lan, ne diye sıra beklettiniz!” diye. Birbirlerini 
dövüyorlar olmasın diye ağzının orasına çarpamıyorsun da. 
Eskiden içkileri toplardık. 
Artık olmuyor zira sayı inanılmaz çoğaldı, hem içen grup sayısı hem de alınan alkol miktarı. 
Bunlar çoğalınca biz de etkisiz kalıyoruz. Halkındır burası dediğimiz yeri halktan da aldık; 
ortaya karpuz kesip rakı içiyoruz. Bak sahi ya; rakı masası falan kuruluyor. 
Bizim bir liderimiz yok. 
Bize bir lider lazım. 
Mehmet Ali Alabora oynadığı banka reklamları yüzünden, 
Zülfü Livaneli geçmişindeki Chp vekilliği yüzünden, 
Sırrı Süreyya Önder de Öcalan’a yakınlığı yüzünden istenmiyor. 
Bize; bizi bir parti altında falan toplamayacak, teşebbüs etmeyecek, sadece Gezi’yi temsil 
edecek biri lazım ama bulamadık, çıkaramadık. Her parti rant peşinde koşup böldü de böldü  
Çapulcular ne istiyor? Darbe mi, özgürlük mü? 
www.derindusunce.org Fikir Platformu 

bizi, her kafadan ayrı istekler çıktı. Gir parka, dolaş, en az 50 tane farklı istek var altında 
farklı partilerin adı olan afişlerde. Oradan bir siktirip gitseler çok daha güzel olacak aslında. 
Sıcak bira içiyorlar. 
Bunca yıllık alkolik adamım ki aslında değilmişim bak 10 gündür ağzıma sürmedim; lan 
arkadaş sıcak bira içeceğime bamya suyu içerim ben. Hayatımda hiç bamya suyu içmediğimi 
ve bamyayı masada dahi görmeye dayanamadığımı da belirteyim. Öyle lanet, öyle iğrenç bir 
şey sıcak bira. Hele ki o sıcakta. Dertleri o biradan zevk falan almak değil yani. Kafayı bulup 
ona buna yavşamak. Etraftaki insanlara bak biz içiyoruzu göstermek. İnsan başka türlü sıcak 
bira içmez çünkü. Güzel güzel konuştu bu sabah bir abi, 6 gibi. Başka bir grupla alkol 
hakkında konuşurken bizim yanımızdan bir kadın atladı. Bizim Tayyip’den ne farkımız 
kalırmış yasak dersek, o birasını içip Şerefine Tayyip demeye gelmiş oraya. Hemen arkamda 
sabaha kadar içip içip, 4 gibi sızıp, 6 gibi uyanınca “Bira var mı?” diye sorup o saatte yeni 
birasına da başladığını belirteyim bu ablanın. Adam da o kadar naif anlatıyor ki derdini özür 
dileye dileye. Ama abla sarhoş. Ki dediğim gibi adam taa karşıyla konuşuyordu, lafa atladı 
bu. Sarhoş ama, laf anlamıyor. Yasaklayamazsınız diyor. Artık en sonunda “Biz yasak 
demiyoruz, öneri sunuyoruz. Ne kazandık ki kutluyoruz?” dedim ve abla utandı, elinden bira 
şişesini bırakıp usuuuulca kafasını önüne nah eğdi. Cak cak konuşmaya devam etti yine. 
Umursamadık artık, ne yapalım. Ne yapalım yani? Sen söyle cidden, biz ne yapacağımızı 
bilemiyoruz, sen söyle onu yapalım. 
Sabah çöp toplayan ekip ilk kez sinirliydi bugün. 
Kırık bira şişesini temizlemekten yoruldular. Yerlerden izmarit toplamaktan sıkıldılar. Artık 
çatlak sesler yükseliyor, görün bunu artık. 
Ki işin diğer tarafına geleyim; maddi külfet. 
Hadi ben işverenim, işi bırakıp geldim. Millet yıllık izninden kullandı geldi ama oraya, izinler 
bitiyor. Öğrencilerin finalleri – bütleri başlıyor. Taksim’e ulaşmak kolay değil, ülke gibi şehir 
İstanbul, insanlar her gün en az 20 lira ulaşım parası veriyor. “Paramız kalmadı akbil 
doldurmaktan” laflarını duymaya başladım ben çok kişiden. Paralar bitiyor, izinler bitiyor, 
akbiller bitiyor ama hala bizim ne yaptığımız belli değil, toplan dur. 
Ankara kan ağlıyor dün gece, onca arkadaşım gözaltına alındı, oralardan doğru etrafa ulaşıp 
numaramı vermeye, partiden vekillere falan ulaşıp gözaltından adam almaya çalışıyorum ben 
ama bizim orası halay çekiyor. Anca halay, bir b.k yok başka. Gidip dedim artık, yahu dedim 
diğer şehirler bizim başlattığımız direnişte kan kusuyor, Ankara perişan, bırakın halayı. 
“Halay eylemin namusudur, halay durmaz.” diyor bana hadsiz. Halay için anayasa falan 
yazılmış demek. 
Dilek balonu denen bir b.k var, o moda oldu. 
Yak gitsin. İşaret fişeği, yolla gitsin. 
Gece beraber kaldığımız çocuklar anlatıyor ki çiçek çocuklardı cidden, muazzam insanlardı 
hepsi, beni de eklediler, buradan sevgi – saygı sunuyorum onlara. 1993 doğumlu birine saygı 
sunacağım aklımın ucundan geçmezdi fakat Haliç Üniversitesi Elektrik – Elektronik 
Mühendisliği okuyan Ozan; eleman cidden hak ediyor. 93′lüyüm dediği an lan dedim acaba 3 
gündür uyumadım diye mi sohbet edebiliyorum bununla diye düşündüm. Sabaha kadar 
inanılmaz güzel sohbetler ettik. Limonata, kola içtik. Emre vardı yine aynı bölümden, keza o 
da muazzam çocuk.  
Çapulcular ne istiyor? Darbe mi, özgürlük mü? 
www.derindusunce.org Fikir Platformu 

10 
Ne diyordum, dilek balonu. Ozan anlattı; elemana demişler ki; hocam, rüzgar da yok, atma 
parkın içinde. Ama dana dinlememiş, parkın içinden dilek balonu göndermiş. O da ağaca 
takılmış, yakmış ağacın dallarını. Az kalsın ağaç yanıyormuş, parkın Divan Otel çıkışına 
gidip bakın. E şimdi biz ne yapalım bu tiplere? 
Park düşüyor. Park işi sadece laylaya vurdu. Gece 2′den sonra zor yürüyor insanlar alkolden. 
Hiç bir şey kazanmadığımız halde kazandık havalarına girdik. 
İşin kötüsü kazandık havasından bile sıkıldık artık. O bile bitiyor. 
Gezi düşüyor. Gezi bir tane bile olası bir istek belirtmeden dağılmak üzere. 
İy şeyler yok mu? 
Az da olsa var. 
Bir kere dün gece beraber sabahladığımız bir arkadaşım var buradan, çok çok severim 
kendisini, yine kendisi belli etmek isterse kendini yazar. 6 – 7 kişilik bir grup çok güzel vakit 
geçirdik sabaha kadar. 
Selçuk ve eşi var bir de. 
Karşımda çadır kurmaya çalışıyorlardı. Gidip fener tutayım dedim, dedi abi ben çadır 
kurmasını da bilmiyorum. E dedim ben de bilmiyorum. Başladık uğraşmaya. Sonra yukarıda 
bahsettiğim Ozan geldi işte, 6 elimizle bir çadırı doğrulttuk. Süper insanlardı. 
Taksim Point Hotel var. 
Oteli aradım 1 – 2 saat önce, bir görevli adı aldım. Ardından farklı şehirlerde nazımın 
geçeceği arkadaşları aradım, o şehrin meşhur neyi varsa otelin personeline gönderdim. 
Kastamonu’dan çekme helva, İzmit’den pişmaniye, Afyon’dan kaymak, vs … arkadaşlarım o 
otelin personeline kargo yaptı. 
Zira otel bize kapılarını öyle bir açtı ki; otel resmen bizim. 
Lavabo sorun orada, özellikle kadınlar için. Fakat adamlar 3 katta 3 lavabo açtılar, lobileri 
bize bıraktılar, her yere uzatma kabloları ile çoklu fiş çekmişler, şarj ettik telefonları. 
Tuvaletler sürekli temizlendi. Gece bir ara gittiğimizde kağıt havlu olması gereken yerde 
tuvalet kağıtları vardı ve “Kağıt Havlumuz Kalmadı – Kusura Bakmayın.” diye not 
yapıştırmışlardı. Lobinin koltuklarında uyuyordu direnişçiler. O oteli sevelim. Tuvalete her 
geleni otel müşterisi gibi karşılıyorlar, öyle “iyi hadi geç geç.” havaları asla yok. Müthişti. 
Başka da bir şey yok aslına bakarsak. 
Yardımlaşma yine var, azalma yok. 
Saygı yine var, taciz yok, hırsızlık yok. 
Fakat yukarıda yazdıklarım gerçek. Beni azıcık bilirsiniz, laf saklayan adam değilim ben, ne 
görüyorsam, ne düşünüyorsam onları yazdım. Konuştuğum insanların çoğu da katılıyor 
düşündüklerime. 
Polis lazım bize. 
Rahat bize battı. 
Gezi b.k oluyor, 2 – 3 gün önceden haber vereyim. 
Öyle şeyler yazdım ki; sanılmasın vazgeçtim Gezi’den. 
Evet, aklım Ankara’da. Orada var mücadele, burası gibi panayır yok. 
orada yaşıyorum ben, benim neden haberim yok? Temsilcimiz mi var bizim? Bizim ne 
istediğimiz bile belli değil yahu. 
7 maddelik liste sunulmuş. 
Kim sundu – kime sordu – maddeleri kime sordu bilmem fakat b.k kabul edilir. Gezi’de olan 
kalabalık fazla büyümüş onların gözünde, öyle bir sürü vali – emniyet müdür görevden 
aldıracak kuvvetimiz yok bizim, bırakalım kör bakmayı. Bunların yüzünden de mağlup 
olacağız. “Gezi Parkı Projesi İptal Edilsin” de bit işte. Yetsin bu şimdilik. Ama yoook, 
yıllardır görmediğin kalabalığı sana geldi zannettin ya, hemen rant bekle, haysiyetsizler. O 
maddelerden hepsi kabul edilmediği zaman yine mağlup sayılacak o halk. Lan tamam 
Tayyip’e karşıyız falan da karşında da devlet var. Devlet bu. Sen ise işgaldan başka bir şey 
yapmıyorsun, orada eylem falan yok, çingene panayırı artık orası, işgal ettik bittik halka 
açacağız dediğimiz yerleri, milletin kafa çekip çekip sızdığı çadırlar dolu etraf, Ankara kan 
ağlarken halaylar çeken densizler dolu. 
Bir de barikatlar mevzusu var. 
Hani polis oraya giremez konuları. 
Polis bizi yavru kediler gibi dağıtır oraya girse. Yaptığımız 10 barikatın 8 tanesini aşmak bir 
panzerin 3 dakikasını almaz. Diğer 2′si de 5 dakika ya sürer – ya sürmez. Hayatında panzer 
görmemiş, Toma’ya panzer diyen adamlar gaza geliyor orada. Google’a yazıp bakalım panzer 
nedir. Bir de barikatlara tekrar bakalım sonra. Polis kendi girmiyor oraya. Giremiyor değil, 
girmiyor. Ya parkta çok çocuk var, bebek var, ihtiyar var diye ya da bunlar nasıl olsa kendi 
kendi yiyecek diye, bilemiyorum. İkisi de yatıyor benim aklıma. 
İstisnasız her sabah kavga var. 
Kadınlar – erkekler – gruplar. Promil sınırını aşan herkesin bir kavgası var. Tuvalet sırasında, 
yemek sırasında, yer sorununda … revire durmadan hasta taşınıyor. Ya alkol koması, 
durmadan kusanlar ya da kavga edip bir yerleri parçalanan tipler. Polis gelmese bile revir 
çalışıyor yani. Toz pembe değil orası. Dün ilk kez yemekte kavga çıktığına şahit oldum. 
İnsanlar yemek kalmadı diye yemekhaneye laf atmaya – bağırmaya başladı. Hani şu bedava 
yemek dağıtılan yer, oradan bahsediyorum. Hani herkesin gönüllü çalıştığı, halkın getirdiği 
malzemeler ile o sıcakta ateş önünde yemek pişiren arkadaşlar; heh işte onlara bağırıyorlardı 
“Madem yemek kalmayacak söyleyin lan, ne diye sıra beklettiniz!” diye. Birbirlerini 
dövüyorlar olmasın diye ağzının orasına çarpamıyorsun da. 
Eskiden içkileri toplardık. 
Artık olmuyor zira sayı inanılmaz çoğaldı, hem içen grup sayısı hem de alınan alkol miktarı. 
Bunlar çoğalınca biz de etkisiz kalıyoruz. Halkındır burası dediğimiz yeri halktan da aldık; 
ortaya karpuz kesip rakı içiyoruz. Bak sahi ya; rakı masası falan kuruluyor. 
Bizim bir liderimiz yok. 
Bize bir lider lazım. 
Mehmet Ali Alabora oynadığı banka reklamları yüzünden, 
Zülfü Livaneli geçmişindeki Chp vekilliği yüzünden, 
Sırrı Süreyya Önder de Öcalan’a yakınlığı yüzünden istenmiyor. 
Bize; bizi bir parti altında falan toplamayacak, teşebbüs etmeyecek, sadece Gezi’yi temsil 
edecek biri lazım ama bulamadık, çıkaramadık. Her parti rant peşinde koşup böldü de böldü  
Çapulcular ne istiyor? Darbe mi, özgürlük mü? 
www.derindusunce.org Fikir Platformu 

bizi, her kafadan ayrı istekler çıktı. Gir parka, dolaş, en az 50 tane farklı istek var altında 
farklı partilerin adı olan afişlerde. Oradan bir siktirip gitseler çok daha güzel olacak aslında. 
Sıcak bira içiyorlar. 
Bunca yıllık alkolik adamım ki aslında değilmişim bak 10 gündür ağzıma sürmedim; lan 
arkadaş sıcak bira içeceğime bamya suyu içerim ben. Hayatımda hiç bamya suyu içmediğimi 
ve bamyayı masada dahi görmeye dayanamadığımı da belirteyim. Öyle lanet, öyle iğrenç bir 
şey sıcak bira. Hele ki o sıcakta. Dertleri o biradan zevk falan almak değil yani. Kafayı bulup 
ona buna yavşamak. Etraftaki insanlara bak biz içiyoruzu göstermek. İnsan başka türlü sıcak 
bira içmez çünkü. Güzel güzel konuştu bu sabah bir abi, 6 gibi. Başka bir grupla alkol 
hakkında konuşurken bizim yanımızdan bir kadın atladı. Bizim Tayyip’den ne farkımız 
kalırmış yasak dersek, o birasını içip Şerefine Tayyip demeye gelmiş oraya. Hemen arkamda 
sabaha kadar içip içip, 4 gibi sızıp, 6 gibi uyanınca “Bira var mı?” diye sorup o saatte yeni 
birasına da başladığını belirteyim bu ablanın. Adam da o kadar naif anlatıyor ki derdini özür 
dileye dileye. Ama abla sarhoş. Ki dediğim gibi adam taa karşıyla konuşuyordu, lafa atladı 
bu. Sarhoş ama, laf anlamıyor. Yasaklayamazsınız diyor. Artık en sonunda “Biz yasak 
demiyoruz, öneri sunuyoruz. Ne kazandık ki kutluyoruz?” dedim ve abla utandı, elinden bira 
şişesini bırakıp usuuuulca kafasını önüne nah eğdi. Cak cak konuşmaya devam etti yine. 
Umursamadık artık, ne yapalım. Ne yapalım yani? Sen söyle cidden, biz ne yapacağımızı 
bilemiyoruz, sen söyle onu yapalım. 
Sabah çöp toplayan ekip ilk kez sinirliydi bugün. 
Kırık bira şişesini temizlemekten yoruldular. Yerlerden izmarit toplamaktan sıkıldılar. Artık 
çatlak sesler yükseliyor, görün bunu artık. 
Ki işin diğer tarafına geleyim; maddi külfet. 
Hadi ben işverenim, işi bırakıp geldim. Millet yıllık izninden kullandı geldi ama oraya, izinler 
bitiyor. Öğrencilerin finalleri – bütleri başlıyor. Taksim’e ulaşmak kolay değil, ülke gibi şehir 
İstanbul, insanlar her gün en az 20 lira ulaşım parası veriyor. “Paramız kalmadı akbil 
doldurmaktan” laflarını duymaya başladım ben çok kişiden. Paralar bitiyor, izinler bitiyor, 
akbiller bitiyor ama hala bizim ne yaptığımız belli değil, toplan dur. 
Ankara kan ağlıyor dün gece, onca arkadaşım gözaltına alındı, oralardan doğru etrafa ulaşıp 
numaramı vermeye, partiden vekillere falan ulaşıp gözaltından adam almaya çalışıyorum ben 
ama bizim orası halay çekiyor. Anca halay, bir b.k yok başka. Gidip dedim artık, yahu dedim 
diğer şehirler bizim başlattığımız direnişte kan kusuyor, Ankara perişan, bırakın halayı. 
“Halay eylemin namusudur, halay durmaz.” diyor bana hadsiz. Halay için anayasa falan 
yazılmış demek. 
Dilek balonu denen bir b.k var, o moda oldu. 
Yak gitsin. İşaret fişeği, yolla gitsin. 
Gece beraber kaldığımız çocuklar anlatıyor ki çiçek çocuklardı cidden, muazzam insanlardı 
hepsi, beni de eklediler, buradan sevgi – saygı sunuyorum onlara. 1993 doğumlu birine saygı 
sunacağım aklımın ucundan geçmezdi fakat Haliç Üniversitesi Elektrik – Elektronik 
Mühendisliği okuyan Ozan; eleman cidden hak ediyor. 93′lüyüm dediği an lan dedim acaba 3 
gündür uyumadım diye mi sohbet edebiliyorum bununla diye düşündüm. Sabaha kadar 
inanılmaz güzel sohbetler ettik. Limonata, kola içtik. Emre vardı yine aynı bölümden, keza o 
da muazzam çocuk.  
Çapulcular ne istiyor? Darbe mi, özgürlük mü? 
www.derindusunce.org Fikir Platformu 

10 
Ne diyordum, dilek balonu. Ozan anlattı; elemana demişler ki; hocam, rüzgar da yok, atma 
parkın içinde. Ama dana dinlememiş, parkın içinden dilek balonu göndermiş. O da ağaca 
takılmış, yakmış ağacın dallarını. Az kalsın ağaç yanıyormuş, parkın Divan Otel çıkışına 
gidip bakın. E şimdi biz ne yapalım bu tiplere? 
Park düşüyor. Park işi sadece laylaya vurdu. Gece 2′den sonra zor yürüyor insanlar alkolden. 
Hiç bir şey kazanmadığımız halde kazandık havalarına girdik. 
İşin kötüsü kazandık havasından bile sıkıldık artık. O bile bitiyor. 
Gezi düşüyor. Gezi bir tane bile olası bir istek belirtmeden dağılmak üzere. 
İy şeyler yok mu? 
Az da olsa var. 
Bir kere dün gece beraber sabahladığımız bir arkadaşım var buradan, çok çok severim 
kendisini, yine kendisi belli etmek isterse kendini yazar. 6 – 7 kişilik bir grup çok güzel vakit 
geçirdik sabaha kadar. 
Selçuk ve eşi var bir de. 
Karşımda çadır kurmaya çalışıyorlardı. Gidip fener tutayım dedim, dedi abi ben çadır 
kurmasını da bilmiyorum. E dedim ben de bilmiyorum. Başladık uğraşmaya. Sonra yukarıda 
bahsettiğim Ozan geldi işte, 6 elimizle bir çadırı doğrulttuk. Süper insanlardı. 
Taksim Point Hotel var. 
Oteli aradım 1 – 2 saat önce, bir görevli adı aldım. Ardından farklı şehirlerde nazımın 
geçeceği arkadaşları aradım, o şehrin meşhur neyi varsa otelin personeline gönderdim. 
Kastamonu’dan çekme helva, İzmit’den pişmaniye, Afyon’dan kaymak, vs … arkadaşlarım o 
otelin personeline kargo yaptı. 
Zira otel bize kapılarını öyle bir açtı ki; otel resmen bizim. 
Lavabo sorun orada, özellikle kadınlar için. Fakat adamlar 3 katta 3 lavabo açtılar, lobileri 
bize bıraktılar, her yere uzatma kabloları ile çoklu fiş çekmişler, şarj ettik telefonları. 
Tuvaletler sürekli temizlendi. Gece bir ara gittiğimizde kağıt havlu olması gereken yerde 
tuvalet kağıtları vardı ve “Kağıt Havlumuz Kalmadı – Kusura Bakmayın.” diye not 
yapıştırmışlardı. Lobinin koltuklarında uyuyordu direnişçiler. O oteli sevelim. Tuvalete her 
geleni otel müşterisi gibi karşılıyorlar, öyle “iyi hadi geç geç.” havaları asla yok. Müthişti. 
Başka da bir şey yok aslına bakarsak. 
Yardımlaşma yine var, azalma yok. 
Saygı yine var, taciz yok, hırsızlık yok. 
Fakat yukarıda yazdıklarım gerçek. Beni azıcık bilirsiniz, laf saklayan adam değilim ben, ne 
görüyorsam, ne düşünüyorsam onları yazdım. Konuştuğum insanların çoğu da katılıyor 
düşündüklerime. 
Polis lazım bize. 
Rahat bize battı. 
Gezi b.k oluyor, 2 – 3 gün önceden haber vereyim. 
Öyle şeyler yazdım ki; sanılmasın vazgeçtim Gezi’den. 
Evet, aklım Ankara’da. Orada var mücadele, burası gibi panayır yok. 

orada yaşıyorum ben, benim neden haberim yok? Temsilcimiz mi var bizim? Bizim ne 
istediğimiz bile belli değil yahu. 
7 maddelik liste sunulmuş. 
Kim sundu – kime sordu – maddeleri kime sordu bilmem fakat b.k kabul edilir. Gezi’de olan 
kalabalık fazla büyümüş onların gözünde, öyle bir sürü vali – emniyet müdür görevden 
aldıracak kuvvetimiz yok bizim, bırakalım kör bakmayı. Bunların yüzünden de mağlup 
olacağız. “Gezi Parkı Projesi İptal Edilsin” de bit işte. Yetsin bu şimdilik. Ama yoook, 
yıllardır görmediğin kalabalığı sana geldi zannettin ya, hemen rant bekle, haysiyetsizler. O 
maddelerden hepsi kabul edilmediği zaman yine mağlup sayılacak o halk. Lan tamam 
Tayyip’e karşıyız falan da karşında da devlet var. Devlet bu. Sen ise işgaldan başka bir şey 
yapmıyorsun, orada eylem falan yok, çingene panayırı artık orası, işgal ettik bittik halka 
açacağız dediğimiz yerleri, milletin kafa çekip çekip sızdığı çadırlar dolu etraf, Ankara kan 
ağlarken halaylar çeken densizler dolu. 
Bir de barikatlar mevzusu var. 
Hani polis oraya giremez konuları. 
Polis bizi yavru kediler gibi dağıtır oraya girse. Yaptığımız 10 barikatın 8 tanesini aşmak bir 
panzerin 3 dakikasını almaz. Diğer 2′si de 5 dakika ya sürer – ya sürmez. Hayatında panzer 
görmemiş, Toma’ya panzer diyen adamlar gaza geliyor orada. Google’a yazıp bakalım panzer 
nedir. Bir de barikatlara tekrar bakalım sonra. Polis kendi girmiyor oraya. Giremiyor değil, 
girmiyor. Ya parkta çok çocuk var, bebek var, ihtiyar var diye ya da bunlar nasıl olsa kendi 
kendi yiyecek diye, bilemiyorum. İkisi de yatıyor benim aklıma. 
İstisnasız her sabah kavga var. 
Kadınlar – erkekler – gruplar. Promil sınırını aşan herkesin bir kavgası var. Tuvalet sırasında, 
yemek sırasında, yer sorununda … revire durmadan hasta taşınıyor. Ya alkol koması, 
durmadan kusanlar ya da kavga edip bir yerleri parçalanan tipler. Polis gelmese bile revir 
çalışıyor yani. Toz pembe değil orası. Dün ilk kez yemekte kavga çıktığına şahit oldum. 
İnsanlar yemek kalmadı diye yemekhaneye laf atmaya – bağırmaya başladı. Hani şu bedava 
yemek dağıtılan yer, oradan bahsediyorum. Hani herkesin gönüllü çalıştığı, halkın getirdiği 
malzemeler ile o sıcakta ateş önünde yemek pişiren arkadaşlar; heh işte onlara bağırıyorlardı 
“Madem yemek kalmayacak söyleyin lan, ne diye sıra beklettiniz!” diye. Birbirlerini 
dövüyorlar olmasın diye ağzının orasına çarpamıyorsun da. 
Eskiden içkileri toplardık. 
Artık olmuyor zira sayı inanılmaz çoğaldı, hem içen grup sayısı hem de alınan alkol miktarı. 
Bunlar çoğalınca biz de etkisiz kalıyoruz. Halkındır burası dediğimiz yeri halktan da aldık; 
ortaya karpuz kesip rakı içiyoruz. Bak sahi ya; rakı masası falan kuruluyor. 
Bizim bir liderimiz yok. 
Bize bir lider lazım. 
Mehmet Ali Alabora oynadığı banka reklamları yüzünden, 
Zülfü Livaneli geçmişindeki Chp vekilliği yüzünden, 
Sırrı Süreyya Önder de Öcalan’a yakınlığı yüzünden istenmiyor. 
Bize; bizi bir parti altında falan toplamayacak, teşebbüs etmeyecek, sadece Gezi’yi temsil 
edecek biri lazım ama bulamadık, çıkaramadık. Her parti rant peşinde koşup böldü de böldü  
Çapulcular ne istiyor? Darbe mi, özgürlük mü? 
www.derindusunce.org Fikir Platformu 

bizi, her kafadan ayrı istekler çıktı. Gir parka, dolaş, en az 50 tane farklı istek var altında 
farklı partilerin adı olan afişlerde. Oradan bir siktirip gitseler çok daha güzel olacak aslında. 
Sıcak bira içiyorlar. 
Bunca yıllık alkolik adamım ki aslında değilmişim bak 10 gündür ağzıma sürmedim; lan 
arkadaş sıcak bira içeceğime bamya suyu içerim ben. Hayatımda hiç bamya suyu içmediğimi 
ve bamyayı masada dahi görmeye dayanamadığımı da belirteyim. Öyle lanet, öyle iğrenç bir 
şey sıcak bira. Hele ki o sıcakta. Dertleri o biradan zevk falan almak değil yani. Kafayı bulup 
ona buna yavşamak. Etraftaki insanlara bak biz içiyoruzu göstermek. İnsan başka türlü sıcak 
bira içmez çünkü. Güzel güzel konuştu bu sabah bir abi, 6 gibi. Başka bir grupla alkol 
hakkında konuşurken bizim yanımızdan bir kadın atladı. Bizim Tayyip’den ne farkımız 
kalırmış yasak dersek, o birasını içip Şerefine Tayyip demeye gelmiş oraya. Hemen arkamda 
sabaha kadar içip içip, 4 gibi sızıp, 6 gibi uyanınca “Bira var mı?” diye sorup o saatte yeni 
birasına da başladığını belirteyim bu ablanın. Adam da o kadar naif anlatıyor ki derdini özür 
dileye dileye. Ama abla sarhoş. Ki dediğim gibi adam taa karşıyla konuşuyordu, lafa atladı 
bu. Sarhoş ama, laf anlamıyor. Yasaklayamazsınız diyor. Artık en sonunda “Biz yasak 
demiyoruz, öneri sunuyoruz. Ne kazandık ki kutluyoruz?” dedim ve abla utandı, elinden bira 
şişesini bırakıp usuuuulca kafasını önüne nah eğdi. Cak cak konuşmaya devam etti yine. 
Umursamadık artık, ne yapalım. Ne yapalım yani? Sen söyle cidden, biz ne yapacağımızı 
bilemiyoruz, sen söyle onu yapalım. 
Sabah çöp toplayan ekip ilk kez sinirliydi bugün. 
Kırık bira şişesini temizlemekten yoruldular. Yerlerden izmarit toplamaktan sıkıldılar. Artık 
çatlak sesler yükseliyor, görün bunu artık. 
Ki işin diğer tarafına geleyim; maddi külfet. 
Hadi ben işverenim, işi bırakıp geldim. Millet yıllık izninden kullandı geldi ama oraya, izinler 
bitiyor. Öğrencilerin finalleri – bütleri başlıyor. Taksim’e ulaşmak kolay değil, ülke gibi şehir 
İstanbul, insanlar her gün en az 20 lira ulaşım parası veriyor. “Paramız kalmadı akbil 
doldurmaktan” laflarını duymaya başladım ben çok kişiden. Paralar bitiyor, izinler bitiyor, 
akbiller bitiyor ama hala bizim ne yaptığımız belli değil, toplan dur. 
Ankara kan ağlıyor dün gece, onca arkadaşım gözaltına alındı, oralardan doğru etrafa ulaşıp 
numaramı vermeye, partiden vekillere falan ulaşıp gözaltından adam almaya çalışıyorum ben 
ama bizim orası halay çekiyor. Anca halay, bir b.k yok başka. Gidip dedim artık, yahu dedim 
diğer şehirler bizim başlattığımız direnişte kan kusuyor, Ankara perişan, bırakın halayı. 
“Halay eylemin namusudur, halay durmaz.” diyor bana hadsiz. Halay için anayasa falan 
yazılmış demek. 
Dilek balonu denen bir b.k var, o moda oldu. 
Yak gitsin. İşaret fişeği, yolla gitsin. 
Gece beraber kaldığımız çocuklar anlatıyor ki çiçek çocuklardı cidden, muazzam insanlardı 
hepsi, beni de eklediler, buradan sevgi – saygı sunuyorum onlara. 1993 doğumlu birine saygı 
sunacağım aklımın ucundan geçmezdi fakat Haliç Üniversitesi Elektrik – Elektronik 
Mühendisliği okuyan Ozan; eleman cidden hak ediyor. 93′lüyüm dediği an lan dedim acaba 3 
gündür uyumadım diye mi sohbet edebiliyorum bununla diye düşündüm. Sabaha kadar 
inanılmaz güzel sohbetler ettik. Limonata, kola içtik. Emre vardı yine aynı bölümden, keza o 
da muazzam çocuk.  
Çapulcular ne istiyor? Darbe mi, özgürlük mü? 
www.derindusunce.org Fikir Platformu 

10 
Ne diyordum, dilek balonu. Ozan anlattı; elemana demişler ki; hocam, rüzgar da yok, atma 
parkın içinde. Ama dana dinlememiş, parkın içinden dilek balonu göndermiş. O da ağaca 
takılmış, yakmış ağacın dallarını. Az kalsın ağaç yanıyormuş, parkın Divan Otel çıkışına 
gidip bakın. E şimdi biz ne yapalım bu tiplere? 
Park düşüyor. Park işi sadece laylaya vurdu. Gece 2′den sonra zor yürüyor insanlar alkolden. 
Hiç bir şey kazanmadığımız halde kazandık havalarına girdik. 
İşin kötüsü kazandık havasından bile sıkıldık artık. O bile bitiyor. 
Gezi düşüyor. Gezi bir tane bile olası bir istek belirtmeden dağılmak üzere. 
İy şeyler yok mu? 
Az da olsa var. 
Bir kere dün gece beraber sabahladığımız bir arkadaşım var buradan, çok çok severim 
kendisini, yine kendisi belli etmek isterse kendini yazar. 6 – 7 kişilik bir grup çok güzel vakit 
geçirdik sabaha kadar. 
Selçuk ve eşi var bir de. 
Karşımda çadır kurmaya çalışıyorlardı. Gidip fener tutayım dedim, dedi abi ben çadır 
kurmasını da bilmiyorum. E dedim ben de bilmiyorum. Başladık uğraşmaya. Sonra yukarıda 
bahsettiğim Ozan geldi işte, 6 elimizle bir çadırı doğrulttuk. Süper insanlardı. 
Taksim Point Hotel var. 
Oteli aradım 1 – 2 saat önce, bir görevli adı aldım. Ardından farklı şehirlerde nazımın 
geçeceği arkadaşları aradım, o şehrin meşhur neyi varsa otelin personeline gönderdim. 
Kastamonu’dan çekme helva, İzmit’den pişmaniye, Afyon’dan kaymak, vs … arkadaşlarım o 
otelin personeline kargo yaptı. 
Zira otel bize kapılarını öyle bir açtı ki; otel resmen bizim. 
Lavabo sorun orada, özellikle kadınlar için. Fakat adamlar 3 katta 3 lavabo açtılar, lobileri 
bize bıraktılar, her yere uzatma kabloları ile çoklu fiş çekmişler, şarj ettik telefonları. 
Tuvaletler sürekli temizlendi. Gece bir ara gittiğimizde kağıt havlu olması gereken yerde 
tuvalet kağıtları vardı ve “Kağıt Havlumuz Kalmadı – Kusura Bakmayın.” diye not 
yapıştırmışlardı. Lobinin koltuklarında uyuyordu direnişçiler. O oteli sevelim. Tuvalete her 
geleni otel müşterisi gibi karşılıyorlar, öyle “iyi hadi geç geç.” havaları asla yok. Müthişti. 
Başka da bir şey yok aslına bakarsak. 
Yardımlaşma yine var, azalma yok. 
Saygı yine var, taciz yok, hırsızlık yok. 
Fakat yukarıda yazdıklarım gerçek. Beni azıcık bilirsiniz, laf saklayan adam değilim ben, ne 
görüyorsam, ne düşünüyorsam onları yazdım. Konuştuğum insanların çoğu da katılıyor 
düşündüklerime. 
Polis lazım bize. 
Rahat bize battı. 
Gezi b.k oluyor, 2 – 3 gün önceden haber vereyim. 
Öyle şeyler yazdım ki; sanılmasın vazgeçtim Gezi’den. 
Evet, aklım Ankara’da. Orada var mücadele, burası gibi panayır yok. 
orada yaşıyorum ben, benim neden haberim yok? Temsilcimiz mi var bizim? Bizim ne 
istediğimiz bile belli değil yahu. 
7 maddelik liste sunulmuş. 
Kim sundu – kime sordu – maddeleri kime sordu bilmem fakat b.k kabul edilir. Gezi’de olan 
kalabalık fazla büyümüş onların gözünde, öyle bir sürü vali – emniyet müdür görevden 
aldıracak kuvvetimiz yok bizim, bırakalım kör bakmayı. Bunların yüzünden de mağlup 
olacağız. “Gezi Parkı Projesi İptal Edilsin” de bit işte. Yetsin bu şimdilik. Ama yoook, 
yıllardır görmediğin kalabalığı sana geldi zannettin ya, hemen rant bekle, haysiyetsizler. O 
maddelerden hepsi kabul edilmediği zaman yine mağlup sayılacak o halk. Lan tamam 
Tayyip’e karşıyız falan da karşında da devlet var. Devlet bu. Sen ise işgaldan başka bir şey 
yapmıyorsun, orada eylem falan yok, çingene panayırı artık orası, işgal ettik bittik halka 
açacağız dediğimiz yerleri, milletin kafa çekip çekip sızdığı çadırlar dolu etraf, Ankara kan 
ağlarken halaylar çeken densizler dolu. 
Bir de barikatlar mevzusu var. 
Hani polis oraya giremez konuları. 
Polis bizi yavru kediler gibi dağıtır oraya girse. Yaptığımız 10 barikatın 8 tanesini aşmak bir 
panzerin 3 dakikasını almaz. Diğer 2′si de 5 dakika ya sürer – ya sürmez. Hayatında panzer 
görmemiş, Toma’ya panzer diyen adamlar gaza geliyor orada. Google’a yazıp bakalım panzer 
nedir. Bir de barikatlara tekrar bakalım sonra. Polis kendi girmiyor oraya. Giremiyor değil, 
girmiyor. Ya parkta çok çocuk var, bebek var, ihtiyar var diye ya da bunlar nasıl olsa kendi 
kendi yiyecek diye, bilemiyorum. İkisi de yatıyor benim aklıma. 
İstisnasız her sabah kavga var. 
Kadınlar – erkekler – gruplar. Promil sınırını aşan herkesin bir kavgası var. Tuvalet sırasında, 
yemek sırasında, yer sorununda … revire durmadan hasta taşınıyor. Ya alkol koması, 
durmadan kusanlar ya da kavga edip bir yerleri parçalanan tipler. Polis gelmese bile revir 
çalışıyor yani. Toz pembe değil orası. Dün ilk kez yemekte kavga çıktığına şahit oldum. 
İnsanlar yemek kalmadı diye yemekhaneye laf atmaya – bağırmaya başladı. Hani şu bedava 
yemek dağıtılan yer, oradan bahsediyorum. Hani herkesin gönüllü çalıştığı, halkın getirdiği 
malzemeler ile o sıcakta ateş önünde yemek pişiren arkadaşlar; heh işte onlara bağırıyorlardı 
“Madem yemek kalmayacak söyleyin lan, ne diye sıra beklettiniz!” diye. Birbirlerini 
dövüyorlar olmasın diye ağzının orasına çarpamıyorsun da. 
Eskiden içkileri toplardık. 
Artık olmuyor zira sayı inanılmaz çoğaldı, hem içen grup sayısı hem de alınan alkol miktarı. 
Bunlar çoğalınca biz de etkisiz kalıyoruz. Halkındır burası dediğimiz yeri halktan da aldık; 
ortaya karpuz kesip rakı içiyoruz. Bak sahi ya; rakı masası falan kuruluyor. 
Bizim bir liderimiz yok. 
Bize bir lider lazım. 
Mehmet Ali Alabora oynadığı banka reklamları yüzünden, 
Zülfü Livaneli geçmişindeki Chp vekilliği yüzünden, 
Sırrı Süreyya Önder de Öcalan’a yakınlığı yüzünden istenmiyor. 
Bize; bizi bir parti altında falan toplamayacak, teşebbüs etmeyecek, sadece Gezi’yi temsil 
edecek biri lazım ama bulamadık, çıkaramadık. Her parti rant peşinde koşup böldü de böldü  
Çapulcular ne istiyor? Darbe mi, özgürlük mü? 
www.derindusunce.org Fikir Platformu 

bizi, her kafadan ayrı istekler çıktı. Gir parka, dolaş, en az 50 tane farklı istek var altında 
farklı partilerin adı olan afişlerde. Oradan bir siktirip gitseler çok daha güzel olacak aslında. 
Sıcak bira içiyorlar. 
Bunca yıllık alkolik adamım ki aslında değilmişim bak 10 gündür ağzıma sürmedim; lan 
arkadaş sıcak bira içeceğime bamya suyu içerim ben. Hayatımda hiç bamya suyu içmediğimi 
ve bamyayı masada dahi görmeye dayanamadığımı da belirteyim. Öyle lanet, öyle iğrenç bir 
şey sıcak bira. Hele ki o sıcakta. Dertleri o biradan zevk falan almak değil yani. Kafayı bulup 
ona buna yavşamak. Etraftaki insanlara bak biz içiyoruzu göstermek. İnsan başka türlü sıcak 
bira içmez çünkü. Güzel güzel konuştu bu sabah bir abi, 6 gibi. Başka bir grupla alkol 
hakkında konuşurken bizim yanımızdan bir kadın atladı. Bizim Tayyip’den ne farkımız 
kalırmış yasak dersek, o birasını içip Şerefine Tayyip demeye gelmiş oraya. Hemen arkamda 
sabaha kadar içip içip, 4 gibi sızıp, 6 gibi uyanınca “Bira var mı?” diye sorup o saatte yeni 
birasına da başladığını belirteyim bu ablanın. Adam da o kadar naif anlatıyor ki derdini özür 
dileye dileye. Ama abla sarhoş. Ki dediğim gibi adam taa karşıyla konuşuyordu, lafa atladı 
bu. Sarhoş ama, laf anlamıyor. Yasaklayamazsınız diyor. Artık en sonunda “Biz yasak 
demiyoruz, öneri sunuyoruz. Ne kazandık ki kutluyoruz?” dedim ve abla utandı, elinden bira 
şişesini bırakıp usuuuulca kafasını önüne nah eğdi. Cak cak konuşmaya devam etti yine. 
Umursamadık artık, ne yapalım. Ne yapalım yani? Sen söyle cidden, biz ne yapacağımızı 
bilemiyoruz, sen söyle onu yapalım. 
Sabah çöp toplayan ekip ilk kez sinirliydi bugün. 
Kırık bira şişesini temizlemekten yoruldular. Yerlerden izmarit toplamaktan sıkıldılar. Artık 
çatlak sesler yükseliyor, görün bunu artık. 
Ki işin diğer tarafına geleyim; maddi külfet. 
Hadi ben işverenim, işi bırakıp geldim. Millet yıllık izninden kullandı geldi ama oraya, izinler 
bitiyor. Öğrencilerin finalleri – bütleri başlıyor. Taksim’e ulaşmak kolay değil, ülke gibi şehir 
İstanbul, insanlar her gün en az 20 lira ulaşım parası veriyor. “Paramız kalmadı akbil 
doldurmaktan” laflarını duymaya başladım ben çok kişiden. Paralar bitiyor, izinler bitiyor, 
akbiller bitiyor ama hala bizim ne yaptığımız belli değil, toplan dur. 
Ankara kan ağlıyor dün gece, onca arkadaşım gözaltına alındı, oralardan doğru etrafa ulaşıp 
numaramı vermeye, partiden vekillere falan ulaşıp gözaltından adam almaya çalışıyorum ben 
ama bizim orası halay çekiyor. Anca halay, bir b.k yok başka. Gidip dedim artık, yahu dedim 
diğer şehirler bizim başlattığımız direnişte kan kusuyor, Ankara perişan, bırakın halayı. 
“Halay eylemin namusudur, halay durmaz.” diyor bana hadsiz. Halay için anayasa falan 
yazılmış demek. 
Dilek balonu denen bir b.k var, o moda oldu. 
Yak gitsin. İşaret fişeği, yolla gitsin. 
Gece beraber kaldığımız çocuklar anlatıyor ki çiçek çocuklardı cidden, muazzam insanlardı 
hepsi, beni de eklediler, buradan sevgi – saygı sunuyorum onlara. 1993 doğumlu birine saygı 
sunacağım aklımın ucundan geçmezdi fakat Haliç Üniversitesi Elektrik – Elektronik 
Mühendisliği okuyan Ozan; eleman cidden hak ediyor. 93′lüyüm dediği an lan dedim acaba 3 
gündür uyumadım diye mi sohbet edebiliyorum bununla diye düşündüm. Sabaha kadar 
inanılmaz güzel sohbetler ettik. Limonata, kola içtik. Emre vardı yine aynı bölümden, keza o 
da muazzam çocuk.  
Çapulcular ne istiyor? Darbe mi, özgürlük mü? 
www.derindusunce.org Fikir Platformu 

10 
Ne diyordum, dilek balonu. Ozan anlattı; elemana demişler ki; hocam, rüzgar da yok, atma 
parkın içinde. Ama dana dinlememiş, parkın içinden dilek balonu göndermiş. O da ağaca 
takılmış, yakmış ağacın dallarını. Az kalsın ağaç yanıyormuş, parkın Divan Otel çıkışına 
gidip bakın. E şimdi biz ne yapalım bu tiplere? 
Park düşüyor. Park işi sadece laylaya vurdu. Gece 2′den sonra zor yürüyor insanlar alkolden. 
Hiç bir şey kazanmadığımız halde kazandık havalarına girdik. 
İşin kötüsü kazandık havasından bile sıkıldık artık. O bile bitiyor. 
Gezi düşüyor. Gezi bir tane bile olası bir istek belirtmeden dağılmak üzere. 
İy şeyler yok mu? 
Az da olsa var. 
Bir kere dün gece beraber sabahladığımız bir arkadaşım var buradan, çok çok severim 
kendisini, yine kendisi belli etmek isterse kendini yazar. 6 – 7 kişilik bir grup çok güzel vakit 
geçirdik sabaha kadar. 
Selçuk ve eşi var bir de. 
Karşımda çadır kurmaya çalışıyorlardı. Gidip fener tutayım dedim, dedi abi ben çadır 
kurmasını da bilmiyorum. E dedim ben de bilmiyorum. Başladık uğraşmaya. Sonra yukarıda 
bahsettiğim Ozan geldi işte, 6 elimizle bir çadırı doğrulttuk. Süper insanlardı. 
Taksim Point Hotel var. 
Oteli aradım 1 – 2 saat önce, bir görevli adı aldım. Ardından farklı şehirlerde nazımın 
geçeceği arkadaşları aradım, o şehrin meşhur neyi varsa otelin personeline gönderdim. 
Kastamonu’dan çekme helva, İzmit’den pişmaniye, Afyon’dan kaymak, vs … arkadaşlarım o 
otelin personeline kargo yaptı. 
Zira otel bize kapılarını öyle bir açtı ki; otel resmen bizim. 
Lavabo sorun orada, özellikle kadınlar için. Fakat adamlar 3 katta 3 lavabo açtılar, lobileri 
bize bıraktılar, her yere uzatma kabloları ile çoklu fiş çekmişler, şarj ettik telefonları. 
Tuvaletler sürekli temizlendi. Gece bir ara gittiğimizde kağıt havlu olması gereken yerde 
tuvalet kağıtları vardı ve “Kağıt Havlumuz Kalmadı – Kusura Bakmayın.” diye not 
yapıştırmışlardı. Lobinin koltuklarında uyuyordu direnişçiler. O oteli sevelim. Tuvalete her 
geleni otel müşterisi gibi karşılıyorlar, öyle “iyi hadi geç geç.” havaları asla yok. Müthişti. 
Başka da bir şey yok aslına bakarsak. 
Yardımlaşma yine var, azalma yok. 
Saygı yine var, taciz yok, hırsızlık yok. 
Fakat yukarıda yazdıklarım gerçek. Beni azıcık bilirsiniz, laf saklayan adam değilim ben, ne 
görüyorsam, ne düşünüyorsam onları yazdım. Konuştuğum insanların çoğu da katılıyor 
düşündüklerime. 
Polis lazım bize. 
Rahat bize battı. 
Gezi b.k oluyor, 2 – 3 gün önceden haber vereyim. 
Öyle şeyler yazdım ki; sanılmasın vazgeçtim Gezi’den. 
Evet, aklım Ankara’da. Orada var mücadele, burası gibi panayır yok
KİTABIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder